Ali Fuat Cebesoy 23 Eylül 1882 tarihinde İstanbul Salacak doğdu. İlk öğrenimini Erzincan'da, orta öğrenimini İstanbul'da bulunan Saint Joseph Lisesi'nde tamamladı. Daha sonra babasının gönülsüzlüğüne rağmen Harp okuluna girdi. Burada Mustafa Kemal Atatürk ile aynı sınıfa düştü. Daha sonra 11 Ocak 1905'de akademiden 8. olarak mezun oldu. Beyrut'ta kıta hizmetinde bulundu. Trablusgarp ve Balkan Muharebeleri'nde yer aldı. 1. Dünya Savaşı zamanında gerçekleşen Kanal Harekatı'nda büyük başarılar kazandı. Milli Mücadele döneminde Doğu Anadolu cephesinde 16. kolorduda 5. Tümen'in komutanlığı yaptı. Bunun yanında Batı Cephesi'nde Yunan kuvvetlerine karşı mücadele etti.
10 Mayıs 1921 tarihinde Ankara'ya dönerek Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde siyasi çalışmalar içerisine girdi. Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti'nin başkanlık görevini yürüttü. Ayrıca Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası'nın kurulmasında öncü oldu. Öte yandan Bayındırlık Bakanlığı, Ulaştırma Bakanlığı ve TBMM Başkanlığı da yaptı. 1946 yılında Cumhuriyet Halk Partisi'nden istifa ederek Demokrat Parti'ye katıldı. 1950'de Eskişehir, 1954 ve 1957 seçimlerinde de İstanbul'dan milletvekili seçildi. Ayrıca yaşamı boyunca birçok eser de yazan Ali Fuat Cebesoy 10 Ocak 1968 tarihinde İstanbul'da hayatını kaybetti. Cenazesi Geyve civarındaki Alifuatpaşa beldesinde bulunan Merkez Camii'nin avlusunda toprağa verildi.
Eserleri:
- Birüssebi - Gazze Meydan Muharebesi ve 20. Kolordu
- Milli Mücadele Hatıraları
- Moskova Hatıraları
- Siyasi Hatıralar
- Mektep Arkadaşım Atatürk
- Mustafa Kemal - Milli Lider
Kazım Karabekir Paşa
İstiklal Savaşımızın önde gelen kahramanlarındandır. İlk adı Musa Kazım olan Kazım Karabekir Paşa’nın babası, Karaman’a bağlı Kazım Karabekir ilçesi eşrafından, Mehmet Emin Paşa’dır. Babası İstanbul’da jandarma subayı iken, 1882 yılında, burada doğdu. Fatih Askeri Rüştiyesi’nde ve Kuleli İdadisi’nde okudu. 1902’de Harbiye’den, 1905 ’te Harp Akademisinden mezun oldu.
Bu tarihten itibaren, kurmay yüzbaşı olarak orduya katıldı. 31 Mart Vakasını bastıran Hareket Ordusu’nda ve Arnavutluk isyanını bastıran kolorduda görev aldı. Osmanlı Devleti’nin değişik bölgelerinde görev yaptıktan sonra Çanakkale Muharebelerine katıldı. Buradaki başarılarından dolayı albaylığa yükseldi. Irak Cephesinde görevlendirilen Kazım Karabekir, burada İngilizlerle savaştıktan sonra 1917 yılında II. Kolordu Komutanı, 1918 yılında da I. Kafkas Kolordusu Komutanı oldu.
Kolordusu ile 1918 Şubat’ında Erzincan ve Erzurum’u, Rus askerleriyle takviye edilmiş, Ermeni ordusundan kurtardı. Sarıkamış’taki kolordumuzla birlikle, Kars ve Gümrü’yü aldı. Bu hizmetlerine karşılık, 1918 Temmuz’unda Mirlivalığa yükseldi. Kazım Karabekir, Ermeni ordusunu dağıttıktan sonra, İran Azerbaycanı’nı aldı ve burada İngilizleri yenilgiye uğrattı. Mütareke yapılıncaya kadar, İran Azerbaycanı ve bir kısım Ermenistan topraklarını hakimiyetinde tuttu.
Mondros Mütarekesi imzalanınca, İstanbul’a çağırılan Kazım Karabekir Paşa, İstanbul’da görev almanın, vatanın ve milletin yok edilmesine seyirci kalmak olduğunu anladı ve Mustafa Kemal’le anlaşarak Doğuda görev istedi. 1919’da Erzurum’daki Şark Cephesi Komutanlığına atandı.
İstiklal Savaşı’nı başlatmak üzere Anadolu’ya gelen Mustafa Kemal’e en büyük destek, Kazım Karabekir Paşa’dan geldi. "Bütün kolordumla emrinizdeyim. Bütün emirleriniz, yine eskisi gibi, harfiyen ve derhal yerine getirilecektir." diyerek eşi az bulunur bir vatanseverlik örneği sergiledi.
Kazım Karabekir, TBMM tarafından kendisine verilen bazı yerlerin kurtarılması görevini başarıyla yerine getirdi. Ermeni ordusunu bozguna uğratarak Kars, Ardahan ve Artvin’i, vatan topraklarına yeniden kattı. Gümrü ve Kars Anlaşmaları, Onun başkanlığında imzalandı. Bu başarılarından sonra "Şark Fatihi" olarak anılmaya başlandı.
Kazım Karabekir, Kurtuluş Savaşımızın her kademesinde görev aldı. Her görevi üstün bir başarıyla yerine getirdi, Mustafa Kemal’le her zaman yan yana ve Onunla birlikte olmuştu.
Kurtuluş Savaşı’nın bitmesinden sonra, 1924 yılında Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nı kurdu ve başkan seçildi. Bir süre sonra Mustafa Kemal’e İzmir’de suikast düzenleyenler arasına adı karıştırıldı. İstiklal Mahkemesi’nde yargılanan Kazım Karabekir, suçsuz bulundu. Ancak, ömrü boyunca, hemen her cephede Türk Milleti için savaşmış, büyük başarılar kazanmış, emrindeki askeri birliklerle hiç tereddüt etmeden Atatürk’ün emrine girmiş; İstanbul Hükümeti kararlarını dinlememiş bir kahramanın adının, böyle bir talihsiz olaya karıştırılması bağışlanmaz bir hata olmuştur.
Nitekim bu duruma çok üzülen Kazım Karabekir siyasetten çekilmiştir. 1938 yılında İstanbul Milletvekili seçilmiş, 1946 yılında Meclis Başkanlığına getirilmiştir. 26 Ocak 1948’de Ankara’da vefat etmiştir.
Eserleri: Yaşadığı olayları günü gününe kaydetme alışkanlığına sahip olan Kâzım Karabekir’in eserleri daha çok hâtırat türündedir. Hayatım (İstanbul 1995) çocukluk ve gençlik yıllarında tuttuğu notlardan oluşmakta ve 1908’de son bulmaktadır. Hayatının bundan sonraki kısmı İttihat ve Terakkî, I. Dünya Savaşı ve Millî Mücadele ile ilgili eserlerinde bulunmaktadır. İttihad ve Terakki Cemiyeti (1896-1909) Neden Kuruldu? Nasıl Kuruldu? Nasıl İdare Olundu? (İstanbul 1993); Birinci Cihan Harbine Neden Girdik? Nasıl Girdik? Nasıl İdare Ettik? (İstanbul 1938; I-II, İstanbul 1994); Erzincan ve Erzurum’un Kurtuluşu (İstanbul 1939, 1994) ve Sarıkamış, Kars ve Ötesi (İstanbul 1994) ilk dönemde yazdığı eserleri arasında yer alır. Milliyet gazetesindeki yazılara cevap vermek üzere kaleme aldığı ve daha matbaada iken yakılan İstiklal Harbimizin Esasları adlı kitabının (İstanbul 1933) ikinci baskısı 1951’de yapıldı. 1940’lı yıllarda paşanın daha değişik bir üslûpla yeniden yazdığı bu eseri Paşaların Hesaplaşması, İstiklal Harbine Neden Girdik? Nasıl Girdik? Nasıl İdare Ettik? adıyla yayımlandı (İstanbul 1992). Ayrıca Kâzım Karabekir Anlatıyor (İstanbul 1993); Paşaların Kavgası, Atatürk-Karabekir (İstanbul 1995) adlı kitaplar da onun eserlerinden derlenmiştir. Türk ordusuna ithaf ettiği İstiklal Harbimiz (İstanbul 1960) Kâzım Karabekir’in en önemli eseridir. Mondros Mütarekesi’nden Lozan Antlaşması’na kadar cereyan eden olayları belgeleriyle birlikte ele alan bu eser savcılık tarafından toplatılmışsa da daha sonra mahkemece serbest bırakılmıştır. Bu eserlerin yanı sıra Kâzım Karabekir’in araştırma ve inceleme türü eserleri de bulunmaktadır.
Rauf Orbay
Rauf Orbay, 27 Temmuz 1881 tarihinde İstanbul’un Cibali semtinde doğdu. Babası, Abhaz kökenli Bahriye Birinci Feriki (Oramiral) Mehmet Muzaffer Paşa, annesi ise Kürt aşiret reislerinden Bedirhan Paşa’nın kızı Rüveyde Hanım’dır. Orbay, Trablus Askeri Rüştiyesi’nde öğrenim gördü. 1899 yılında Heybeliada Bahriye Okulu’nu bitirerek deniz kuvvetlerine katıldı. 1905-1911 yılları arasında da gemi inşa tezgahlarını incelemek üzere Amerika Birleşik Devletleri, Birleşik Krallık ve Almanya gibi çeşitli ülkelere gitti. Daha sonra 31 Mart Ayaklanması sebebiyle İstanbul’a gelen Hareket Ordusu’nun faaliyetlerine katıldı. Bu dönemde Mustafa Kemal ve İsmet Bey ile tanıştı. 25 Mayıs 1909 tarihinde de Hamidiye Gemisi’nin komutanlığına tayin edildi. Arnavutluk Ayaklanması’nın bastırılmasında büyük rol oynadı. 1911 yılında gerçekleşen Türk-İtalyan Savaşı sırasında da Trablusgarp’a ikmal sevkiyatında görev aldı.
I. Balkan Savaşı sırasında Yunan donanması Çanakkale’yi abluka altına alınca Akdeniz’e Hamidiye isimli bir gemiyle açılan Orbay, tarihin ilk korsan kruvarzör harekâtını gerçekleştirdi. Bu dönemde Sırbistan’da askeri tesisleri bombaladı ve düşmana ait savaş gemilerini batırdı. Bunun üzerine Çanakkale ağzındaki Yunan baskısı azaldı. Harekatın ardından da kendisine "Hamidiye Kahramanı" unvanı verildi.
Rauf Orbay, I. Dünya Savaşı sırasında İran ve Irak’ta Osmanlı gizli örgütü Teşkilat-ı Mahsusa’nın bir subayı olarak görev yaptı. Daha sonra Deniz Kuvvetleri Kurmay Başkanlığı’na atanması üzerine İstanbul’a döndü. 1917 yılında da Bahriye Nazırı Cemal Paşa ile birlikte Alman İmparatoru II. Wilhelm’i ziyarette bulundu. Bunun yanında Brest Litovsk Barış Konferansı’nda da delege olarak Osmanlı Devleti’ni temsil etti.
Rauf Bey, savaşın kaybedilmesinden sonra kurulan Ahmet İzzet Paşa kabinesinde Bahriye Nazırlığı görevine getirildi. Bu dönemde Osmanlı Devleti’nin çöküş belgesi olan Mondros Mütarekesi’ni hükümet adına imzalamak zorunda kaldı.
Milli Mücadele’ye katılması
Rauf Paşa, Ahmet İzzet Paşa kabinesinin görevden çekilmesi üzerine Bahriye Nazırlığı’ndan ayrıldı ve Anadolu’daki Milli Mücadele hareketine katıldı. Mustafa Kemal Paşa’ya katılmak için Ali Fuat Paşa ile birlikte Amasya’ya geçti. Daha sonra Sivas’a gelerek burada yapılacak olan kongrenin başkan yardımcılığına getirildi. Bunun yanında Son Mebusan Meclisi toplantısına heyeti temsiliye adına katıldı.
Sivas Kongresi’nin sonrasında Son Osmanlı Meclis-i Mebusanı’na katılmak üzere Hüsrev Gerede ile birlikte İstanbul’a giden Rauf Orbay, 16 Mart 1920 tarihinde meclisin İngiliz kuvvetleri tarafından basılmasının ardından Malta’ya sürgün edildi. Daha sonra yapılan mübadele sonrasında serbest bırakıldı. 15 Kasım 1921’de de Sivas milletvekili sıfatıyla TBMM’ye katıldı.
Siyasi yaşamı
21 Kasım 1921’de Bayındırlık Bakanlığı’na getirilen Orbay, 14 Ocak 1922 tarihine kadar bu görevde kaldı. Kurtuluş Savaşı’nın Türk ordusunun zaferiyle sonuçlanmasının ardından başlayan Lozan Barış Konferansı sırasında da İsmet Paşa’nın üstlendiği milli savunma ve dışişleri bakanlıklarına vekalet etme görevi kendisine verildi. Lozan Anlaşması’nın imzalanmasının ardından da görevinden istifa etti.
Rauf Orbay, meclisin ikinci döneminde İstanbul milletvekili olarak Halk Fırkası’ndan bağımsız bir politika takip etmeye başladı. Daha sonra Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nın kuruluşuna katılarak çalışmalarını burada sürdürdü. Ancak parti 3 Haziran 1925’te kapatıldı. 17 Haziran 1926 tarihinde de İzmir Suikasti olayıyla ilgili olarak yargılandı. Bu süreçte tedavi için Viyana’da olan Orbay’ın mahkeme tarafından medeni haklardan mahrum edilmesine ve mallarının haczine karar verildi. Rauf Bey bu suçlamaları reddederek yurda geri dönmedi. Birleşik Krallık, Hindistan, Çin ve Mısır gibi çeşitli ülkelere seyahatler düzenledi. 1933 yılında çıkartılan genel af yasasından yararlanmayı da şu sözleri reddetti: “Benim asla ve hiçbir suretle en ufak bir cürümle dahi suçlu olmadığım için, ilan edilen aftan katiller ve şakiler gibi faydalanmayı düşünmem mümkün değildir”. Daha sonra eniştesinin 1935 yılında vefatı üzerine ailesinin ısrarıyla yurda geri döndü. Bu dönemde yeniden siyasete atılarak Kastamonu ilinden milletvekili seçildi. 1942 senesinde de Londra Büyükelçiliği’ne tayin edildi. Rauf Orbay, 1964 yılında İstanbul’da geçirdiği kalp krizi sonucu yaşamını yitirdi. Cenazesi Erenköy Sahrayıcedid Mezarlığı’nda toprağa verildi.